Evet, teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor, bilgiye erişimimizi inanılmaz boyutlara taşıyor, iletişim kurma biçimlerimizi kökten değiştiriyor. Artık dünyanın öbür ucundaki bir yakınınızla anlık görüntülü konuşmalar yapabiliyor, karmaşık bir sorunun cevabına saniyeler içinde ulaşabiliyor, hatta sanal dünyalarda yeni deneyimler yaşayabiliyoruz. Bu, yadsınamaz bir ilerleme, insanlık için açılan yepyeni bir ufuk.
Ancak, bu hızlı koşunun ardında bazı derin sorular da beliriyor. Algoritmaların yönlendirdiği bir dünyada, ne kadar özgürüz? Sosyal medya platformlarının yarattığı sanal kimlikler, gerçek benliğimizin önüne mi geçiyor? Yapay zekanın yükselişiyle birlikte, geleneksel mesleklerin geleceği ne olacak? Köydeki bir çiftçinin, şehirdeki bir öğretmenin bu değişim rüzgarına nasıl ayak uydurması gerekecek?
Unutmamalıyız ki, teknoloji nötr bir güçtür. Onu iyiye de kötüye de kullanmak bizim elimizde. Eğitimde fırsat eşitliğini artırmak, sağlık hizmetlerini daha erişilebilir kılmak, engelli bireylerin hayatını kolaylaştırmak gibi pek çok alanda teknolojinin sunduğu imkanlar saymakla bitmez. Yaşadığımız çevreyi koruyarak, akıllı şehir uygulamalarıyla yaşam kalitesini yükseltmek de bu potansiyelin bir parçası olabilir.
Ancak, siber güvenlik tehditleri, kişisel verilerin mahremiyeti, dijital bağımlılık gibi karanlık gölgeler de bu parlak dünyanın bir parçası. Özellikle genç nesillerin bu sanal dünyada kaybolmaması, gerçek sosyal bağlarını koparmaması için bilinçli bir yaklaşım sergilemek zorundayız. Bir araya gelip yapılan samimi bir sohbetin yerini, emojilerle dolu bir mesajlaşmanın tutmaması gerektiği açık.
Sonuç olarak, teknoloji çağının tam ortasındayız ve bu yolculuk nereye varacak henüz kestirmek güç. Ancak bir gazeteci olarak gözlemlediğim şudur ki, bu dijital dönüş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.